(Türkiye işyerinde kadına uygulanan cinsel
taciz konusunda avrupa üçüncüsüdür.)
Üniversiteden mezun
olup, döndüğünde, nicedir rüyaların süsleyen tüm kapıların, önünde birer birer
altın damlalar misali ışıltılar saçarak açılacağını uman genç kıziş başvuruları
yapıp, görüşmelere gitmeye başladığında, hayallerinin kolayca
gerçekleşmeyeceğini anlamıştı.
Öğrencilik hayalleri masallardaki kafdağlarının ardında
kalakalmışlardı. Şimdiyse karşısında, karlı dağlar kadar heybetli engeller
vardı. Kültürlü bir ailede büyürken, eğitimin en önemli hazine olduğu, üzerine
basıla basıla belletilmişti ona. Okumak, öğrenmek, kendini geliştirmek,
bilgiyle donanmak en önemli değrlerdi onun evinde. O eve ger gün tüm gazeteler
alınır, okunan kitaplarla alakalı hararetli tartışmalar yapılır, bütün sanat
olayları adım adım takip edilirdi. Küçüklüğünde, herkesi kendi annesi babası
gibi bilgili sanırdı. Onlar öğrenme hevesiyle doluydular ve bu meraklarını
kızlarına da yansıtıyorlardı her fırsatta. Çocuk sorduğu her türlü sorunun
ailesi tarafından cevaplandırılmasından duyduğu tatmin duygusunu sindiriyordu
içinde, o hazza alışıyordu.
Lise yıllarında,
içinde bulunduğu ülkenin sorunlarıyla yüzleşmeye başladı. Memleket meselelerine
kafa yormak, gençliğin verdiği coşkuyla birleşince keyifli bir süreçti onun
açısından. Çevresinde de benzer ailelerden gelmiş, aynı fikirlerde arkadaşları
olunca, belki de
çok erken bir yaşta farkına varıyordu çoğu detayın. Kendi
ailesinde her gün bigi, eğitim, okumak konuşulurken, binlerce başka aile,
kızlarını okula bile göndermedikleri gerçeğiyle yüzyüze gelmek, onun gözünde en
çarpıcı tezatlıktı. Böyle olmamalıydı her şey. Aynı topraklarda yaşayan, geceleri
aynı yıldızları seyreden insanların böylesi farklı olmasına akıl sır
erdiremiyordu. Bu zıtlık duygusu, bir süreliğine oldukça huzursuz etti kızı.
Sonra bu huzursuzluk yerini, kendince çözüm arayışlarına, en sonunda da, epeyce
büyük bir kararlılığa bıraktı. Eğitimini en üst seviyede alacak ve ülkesinin
gelişmesi yönünde verecekti hayat mücadelesini. İlerisi için, siyaset yolunda
hazırlanmaya işte o an karar verdi.
En önemli
kolejlerden birini bitiriri bitirmez, eğitimini yurtdışında tamamlamak üzere
yola çıktı. Uzunca bir zamanı harcadı bu uğurda. Tam beş dili anadili gibi
konuşmayı öğrendi. Siyaset üzerine yüksek lisans, işletme konusunda doktora
yaptı. Genel kültürünü de ihmal etmeyerek, yepyeni bilgiler kattı dağarcığına.
Hiç usanmadan araştırdı, öğrendi, çoğu geceyi, öğrenci odasında okuyarak
geçirdi.
Artık, ailesinin gurur duyduğu, her yönden donanımlı, kendine
güveni olan bir genç kadındı o ve vatanına dönüp, yeni yaşamına başlamak için
hazırdı. O hazırdı ama bu ülke henüz hazır değildi bir takım şeyler için. Her
şeyi eski bıraktığı halde bulmak bir hayli sıktı canını. Eski düzen, eski
mevzular, eski kurallar! Yeniliğin parlaklıüı eksikti buralarda!
Bitirdiği okullar, bildiği diller, kazandığı burslar,
stajları ve referanslarıyla epey göz doldurucu bir hal alan sayfalar dolusu bir
cv vardı cebinde. Evde geçirdiği bir kaç günden fazla sürmeyen bir dinlenmeden
sonra, iş görüşmeleri için hazırdı. Her
iş hayatına yeni atılacak genç gibi o da idealistti, hiç ödün vermemyecek,
prensipleri uğrunda gereken bütün dağları teker teker devirecekti. Daha son
sınıftayken, araştırmaya başladığı şirketlerden aklının bir köşesine
yazdıklarından başladı en önce. Böylesi bir özgeçmişe hayır demek zor olmalıydı
ki, hemen hemen her başvurduğu yerden ön görüşme için davet almıştı. Açıkcası
pek büyük bir sürpriz değildi bu. Asıl sürprizi her şey sadece bu ön
görüşmelerle sınırlı kaldığında yaşayacaktı.
Yoğunda hayat şimdi. Her gün şehrin bir yakasından diğerine,
bir şirketten ötekine koştururken geç saatlere kadar, hayallerine kavuşmasına
az kaldığını hisssederek mutlu oluyordu.
Ama geçiyordu zaman, durdurabilmek imkansızdı. O geçip giden zaman,
enerjisini de tüketmekteydi ne yazık ki!
Kendisiyle aynı kaderde yol alanlarla karşılaşmaktaydı her
gittiği şirkette. Sıranın kendilerine gelmesini bekleyen yüzlerde hep aynı
endişe vardı. Benzerlerdi bir noktada, belki tek ayrılıkları kıyafetlerindeydi.
Kendisinin ciddi bir tarzda olan giyimine karşılık, diğer
kadınlarınki fazlasıyla farklıydı. Bu şaşırtıyordu kızı.
Kendini bir defilede ya da bir güzellik yarışmasının seçmelerinde sanıyordu
çoğu kez. Bu kadınlar unmutmuşlar mıydı beyinlerini kullanmayı! Hiç mi
güvenemiyorlardı yeteneklerine! Bilgileri konusunda yok muydu edecekleri tek
laf! Neydi onları böyle olmaya zorlayan? Görülemeyen ama kadınlar üzerinde hep
hissedilen o baskının bir adı var mıydı! Çifte standartlar, erkek odaklı
düşünceler birer az görülen örümcek ağı gibi sarmalamış mıydı bu ülkeyi! Ayak
uydursa mı daha iyiydi bu düzene, yoksa kendi çizgisinde mi kalmalıydı! Net bir
cevap bulamadığı bu soru sürekli olarak zihnindeyken, bulamadığı bir şey daha
vardı, bir iş.
Aylar geride
kalırken onun hala bir işi yoktu. Mükemmle bir eğitimi, yetenekleri, artıları
vardı da, bir işi yoktu. Bu ters orantı yaşamını yavaş yavaş, güneşli bir güne
çöken yağmur bulutları gibi karartıyorken, babası bir gökkuşağı dokunuşu
getirdi kızının hayatına. Geçici bir gökkuşağıydı bu belki ama bütün gökkuşakları
geçiciydi zaten. Ufak bir yardım da denebilirdi buna. Bir hayli kalabalık olan
tanıdık çevresinden bir kaçıyla görüşüp, kızın başvurduğu şirketlerden birinin
genel müdüründen ricada bulunmuşlardı. Olurdu bunlar hep, herkesi birbirine işi
düşerdi vaktin birinde. Kızına söylememeyi tercih etti bu küçük yardımı. O
zatan kendi kendine de başarırdı bunu, adam sadece zamanı kısaltmıştı biraz
hepsi bu.
Tam da umutsuz
çiçekler arasındayken kız, bu haber toprağın bereketli kokusu kadar iyi
gelmişti. En sonunda başarmıştı işte, bir işe kavuşmuştu. Şimdi var gücüyle
çalışmak, en yükseğe gitmekti ona düşen.
İnsanların çatısını görmek için, gözlerini göklere doğru
kaldırdıkları bir binanın on dördüncü katındaydı ofisi. Ülkenin en büyük
holdingleri arasında çoktan ilk sıraları kapmış olan işyerinde, kendini ispat
edebileceği sayısız fırsat vardı önünde artık. Gerçi, çalışanların hemen hepsi
de, kendisi gibi iyi eğitimlilerdi ama genç kız yeteneklerine fazlasıyla
güvendiğinden,kısa zamanda çok başarılı olacağından emindi. Onu ilk şaşırtan
şey, tüm kadınları oldukça frapan görünümleriydi. Kendini çoğu kez bir
podyumda, bir film setinde ya da bir sahne şovunda gibi hissediyordu.
Yurtdışındayken görmeye hiç de alışık olmadığı bu durumu bir hayli yadırgamıştı
ilk günlerde. Hatta, o kadar makyajla, o kıyafetlerle, o topuklu ayakkabılarla
nasıl olup da gün boyu çalışabildiklerine aklı ermemişti bir türlü. Holdingin
bütün koridorları, asansörleri birbirine karışmış marka parfüm kokularıyla
türüm türüm tütmekteydi sabahtan akşama dek. Genç kız kendini onların arasında
külkedisi gibi hissetmeye başladı bir süre sonra. Sadeliği, dikkat çekicilikten
uzak kıyafetleri, diğerlerinin yanında onu silikleştiriyor, ne bilgisi, ne
becerikliliği, ne de çalışkanlığı sivrilmesine yetmeyecekmiş gibi görünüyordu.
Bu arenada gösteriş, her şeyden daha ön plandaydı. Zamanla o da değişmeye
başladı. Saçını farklı taramaya, daha şık kıyafetler giymeye, yüksek ökçelerle
yürümeye alıştı.
Bir seneyi geçmişti
işe başlayalı. İnsan kaynakları bölümündeki başarısının herkes farkındaydı
artık. Gecesini gündüzüne katarak çalışmış, verilen her işi en iyi şekilde
yerine getirmişti. Holdingin en iyi elemanlarından biri olduğu su götürmez bir
gerçekti. En kısa zamanda da bu emeğinin karşılığını alacağını adı gibi
biliyordu genç kız. Yeni sahibini bekleyen bölüm şefliğini onun hakkettiğinde
hemfikir olan tüm arkadaşları gibi o da aynı düşüncedeydi. Bir yıl boyunca her
sabah herkesten önce gelmiş, her akşam herkesten sonra ayrılmış işinden, tek
bir gün izin bile kullanmamıştı. Üstelik şanslıydıda, severek çalışıyordu. Tek
sıkıntısı, uzun zamandır bölüm başkanının onu huzursuz eden tavırlarıydı. Evli
barklı, kendinden de epey yaşlı olan bu adam, önce bakışlarıyla rahatsız etmeye
başlamış genç kızı, ardından, yemeğe çıkma teklifleriyle bunaltmıştı.
Anlamamazlıktan gelerek, idare etmişti kız bu durumu şimdiye dek. Her seferinde
bir mazeret bularak nazikçe reddetti tekliflerini ve adamla mesafesini korumaya
özen gösterdi. Oldukça huzursuzluk hissetse de, amacına bu kadar yakınken, bir
aptallık yapıp, her şeyi mahvetmemek için seçmişti bu yolu. Ona en mantıklı
gelen, böyle hareket etmek olmuştu. Nasılsa, şef olduğunda daha rahat bir
konuma gelecekti.
O gün toplanacak
olan yönetim kurulunda, genç kızın aylardır beklediği terfi de görüşülecek
olduğundan çok önemliydi bu toplantı onun için. Yine, kimsenin halledemediği bir proje ona
kaldığından, sabah erken saatlerden beri kalkamamıştı bir türlü bilgisayarın
başından oda arkadaşı içeri girdiğinde.
_Duydun mu! Şu yeni gelen kız var ya, onu başımıza şef getiriyorlar. Olacak iş değil! Senin hakkındı. Hepimiz sen olacaksın diye beklereken!
Genç kız bir an kalakaldı ne diyeceğini kestiremeden. Bir iki saniye sonra sorabildi ancak.
_Hangi kızı?
_Canım işte, şu en son gelen var ya!
_Nasıl olur? Doğru dürüst bir iş bile beceremiyor o!
_Eee, demek ki başka becerileri varmış! Bu işler böyle işte! Bizim bölüm başkanıyla kırıştırıyormuş diyorlar. Herkes bunu konuşuyordu bu gün.
Donakalmıştı. Ne denebilirdi ki böyle bir durumda. Verdiği onca emek yokolmuştu bir anda. Bu holdingin kapısından ilk girdiği andakiheyecanı geldi aklına. O umut dolu hali gözlerinde canlandı. Şimdi her şey bambaşkaydı oysa. Ailesinin ona öğrettikleri, okulda aldığı onca eğitim boşunaydı demek! Patronla gezip tozmak hallediyordu her şeyi! Ağlamayacaktı.
Kalktı masasından. İlk defa yarım bırakıyordu işini. Ne, üzerinde çalıştığı proje umurundaydı artık, ne de başka bir şey. Sadece buradan bir an önce çıkıp kurtulmak, dışarıda nefes almak istiyordu. Bir kaç parça özel eşyasını çantasına koyup, arkadaşının sorularını cevapsız bırakarak çıktı odasından. Asansöre kadar olan mesafeyi, etraftakilerin bakışlarını üzerinde hissederek yürüdü. Binebilmişti nihayet asansöre. İçerdeki loş ışıkta, ayaklarının dibinde ışıldayan sönmemiş yıldızlar takıldı bakışlarına. Kırık düşleriydi onların her biri.
SON
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder