14 Temmuz 2012 Cumartesi

DÜŞ KIRIKLIĞI


    (Türkiye işyerinde kadına uygulanan cinsel taciz konusunda avrupa üçüncüsüdür.)

                                                                   

   Üniversiteden mezun olup, döndüğünde, nicedir rüyaların süsleyen tüm kapıların, önünde birer birer altın damlalar misali ışıltılar saçarak açılacağını uman genç kıziş başvuruları yapıp, görüşmelere gitmeye başladığında, hayallerinin kolayca gerçekleşmeyeceğini anlamıştı.

Öğrencilik hayalleri masallardaki kafdağlarının ardında kalakalmışlardı. Şimdiyse karşısında, karlı dağlar kadar heybetli engeller vardı. Kültürlü bir ailede büyürken, eğitimin en önemli hazine olduğu, üzerine basıla basıla belletilmişti ona. Okumak, öğrenmek, kendini geliştirmek, bilgiyle donanmak en önemli değrlerdi onun evinde. O eve ger gün tüm gazeteler alınır, okunan kitaplarla alakalı hararetli tartışmalar yapılır, bütün sanat olayları adım adım takip edilirdi. Küçüklüğünde, herkesi kendi annesi babası gibi bilgili sanırdı. Onlar öğrenme hevesiyle doluydular ve bu meraklarını kızlarına da yansıtıyorlardı her fırsatta. Çocuk sorduğu her türlü sorunun ailesi tarafından cevaplandırılmasından duyduğu tatmin duygusunu sindiriyordu içinde, o hazza alışıyordu.

   Lise yıllarında, içinde bulunduğu ülkenin sorunlarıyla yüzleşmeye başladı. Memleket meselelerine kafa yormak, gençliğin verdiği coşkuyla birleşince keyifli bir süreçti onun açısından. Çevresinde de benzer ailelerden gelmiş, aynı fikirlerde arkadaşları olunca, belki de
çok erken bir yaşta farkına varıyordu çoğu detayın. Kendi ailesinde her gün bigi, eğitim, okumak konuşulurken, binlerce başka aile, kızlarını okula bile göndermedikleri gerçeğiyle yüzyüze gelmek, onun gözünde en çarpıcı tezatlıktı. Böyle olmamalıydı her şey. Aynı topraklarda yaşayan, geceleri aynı yıldızları seyreden insanların böylesi farklı olmasına akıl sır erdiremiyordu. Bu zıtlık duygusu, bir süreliğine oldukça huzursuz etti kızı. Sonra bu huzursuzluk yerini, kendince çözüm arayışlarına, en sonunda da, epeyce büyük bir kararlılığa bıraktı. Eğitimini en üst seviyede alacak ve ülkesinin gelişmesi yönünde verecekti hayat mücadelesini. İlerisi için, siyaset yolunda hazırlanmaya işte o an karar verdi.

   En önemli kolejlerden birini bitiriri bitirmez, eğitimini yurtdışında tamamlamak üzere yola çıktı. Uzunca bir zamanı harcadı bu uğurda. Tam beş dili anadili gibi konuşmayı öğrendi. Siyaset üzerine yüksek lisans, işletme konusunda doktora yaptı. Genel kültürünü de ihmal etmeyerek, yepyeni bilgiler kattı dağarcığına. Hiç usanmadan araştırdı, öğrendi, çoğu geceyi, öğrenci odasında okuyarak geçirdi.

Artık, ailesinin gurur duyduğu, her yönden donanımlı, kendine güveni olan bir genç kadındı o ve vatanına dönüp, yeni yaşamına başlamak için hazırdı. O hazırdı ama bu ülke henüz hazır değildi bir takım şeyler için. Her şeyi eski bıraktığı halde bulmak bir hayli sıktı canını. Eski düzen, eski mevzular, eski kurallar! Yeniliğin parlaklıüı eksikti buralarda!

Bitirdiği okullar, bildiği diller, kazandığı burslar, stajları ve referanslarıyla epey göz doldurucu bir hal alan sayfalar dolusu bir cv vardı cebinde. Evde geçirdiği bir kaç günden fazla sürmeyen bir dinlenmeden sonra, iş görüşmeleri için hazırdı.  Her iş hayatına yeni atılacak genç gibi o da idealistti, hiç ödün vermemyecek, prensipleri uğrunda gereken bütün dağları teker teker devirecekti. Daha son sınıftayken, araştırmaya başladığı şirketlerden aklının bir köşesine yazdıklarından başladı en önce. Böylesi bir özgeçmişe hayır demek zor olmalıydı ki, hemen hemen her başvurduğu yerden ön görüşme için davet almıştı. Açıkcası pek büyük bir sürpriz değildi bu. Asıl sürprizi her şey sadece bu ön görüşmelerle sınırlı kaldığında yaşayacaktı.

Yoğunda hayat şimdi. Her gün şehrin bir yakasından diğerine, bir şirketten ötekine koştururken geç saatlere kadar, hayallerine kavuşmasına az kaldığını hisssederek mutlu oluyordu.  Ama geçiyordu zaman, durdurabilmek imkansızdı. O geçip giden zaman, enerjisini de tüketmekteydi ne yazık ki!

Kendisiyle aynı kaderde yol alanlarla karşılaşmaktaydı her gittiği şirkette. Sıranın kendilerine gelmesini bekleyen yüzlerde hep aynı endişe vardı. Benzerlerdi bir noktada, belki tek ayrılıkları kıyafetlerindeydi. Kendisinin ciddi bir tarzda olan giyimine karşılık, diğer
kadınlarınki fazlasıyla farklıydı. Bu şaşırtıyordu kızı. Kendini bir defilede ya da bir güzellik yarışmasının seçmelerinde sanıyordu çoğu kez. Bu kadınlar unmutmuşlar mıydı beyinlerini kullanmayı! Hiç mi güvenemiyorlardı yeteneklerine! Bilgileri konusunda yok muydu edecekleri tek laf! Neydi onları böyle olmaya zorlayan? Görülemeyen ama kadınlar üzerinde hep hissedilen o baskının bir adı var mıydı! Çifte standartlar, erkek odaklı düşünceler birer az görülen örümcek ağı gibi sarmalamış mıydı bu ülkeyi! Ayak uydursa mı daha iyiydi bu düzene, yoksa kendi çizgisinde mi kalmalıydı! Net bir cevap bulamadığı bu soru sürekli olarak zihnindeyken, bulamadığı bir şey daha vardı, bir iş.

   Aylar geride kalırken onun hala bir işi yoktu. Mükemmle bir eğitimi, yetenekleri, artıları vardı da, bir işi yoktu. Bu ters orantı yaşamını yavaş yavaş, güneşli bir güne çöken yağmur bulutları gibi karartıyorken, babası bir gökkuşağı dokunuşu getirdi kızının hayatına. Geçici bir gökkuşağıydı bu belki ama bütün gökkuşakları geçiciydi zaten. Ufak bir yardım da denebilirdi buna. Bir hayli kalabalık olan tanıdık çevresinden bir kaçıyla görüşüp, kızın başvurduğu şirketlerden birinin genel müdüründen ricada bulunmuşlardı. Olurdu bunlar hep, herkesi birbirine işi düşerdi vaktin birinde. Kızına söylememeyi tercih etti bu küçük yardımı. O zatan kendi kendine de başarırdı bunu, adam sadece zamanı kısaltmıştı biraz hepsi bu.

   Tam da umutsuz çiçekler arasındayken kız, bu haber toprağın bereketli kokusu kadar iyi gelmişti. En sonunda başarmıştı işte, bir işe kavuşmuştu. Şimdi var gücüyle çalışmak, en yükseğe gitmekti ona düşen.

İnsanların çatısını görmek için, gözlerini göklere doğru kaldırdıkları bir binanın on dördüncü katındaydı ofisi. Ülkenin en büyük holdingleri arasında çoktan ilk sıraları kapmış olan işyerinde, kendini ispat edebileceği sayısız fırsat vardı önünde artık. Gerçi, çalışanların hemen hepsi de, kendisi gibi iyi eğitimlilerdi ama genç kız yeteneklerine fazlasıyla güvendiğinden,kısa zamanda çok başarılı olacağından emindi. Onu ilk şaşırtan şey, tüm kadınları oldukça frapan görünümleriydi. Kendini çoğu kez bir podyumda, bir film setinde ya da bir sahne şovunda gibi hissediyordu. Yurtdışındayken görmeye hiç de alışık olmadığı bu durumu bir hayli yadırgamıştı ilk günlerde. Hatta, o kadar makyajla, o kıyafetlerle, o topuklu ayakkabılarla nasıl olup da gün boyu çalışabildiklerine aklı ermemişti bir türlü. Holdingin bütün koridorları, asansörleri birbirine karışmış marka parfüm kokularıyla türüm türüm tütmekteydi sabahtan akşama dek. Genç kız kendini onların arasında külkedisi gibi hissetmeye başladı bir süre sonra. Sadeliği, dikkat çekicilikten uzak kıyafetleri, diğerlerinin yanında onu silikleştiriyor, ne bilgisi, ne becerikliliği, ne de çalışkanlığı sivrilmesine yetmeyecekmiş gibi görünüyordu. Bu arenada gösteriş, her şeyden daha ön plandaydı. Zamanla o da değişmeye başladı. Saçını farklı taramaya, daha şık kıyafetler giymeye, yüksek ökçelerle yürümeye alıştı.

      Bir seneyi geçmişti işe başlayalı. İnsan kaynakları bölümündeki başarısının herkes farkındaydı artık. Gecesini gündüzüne katarak çalışmış, verilen her işi en iyi şekilde yerine getirmişti. Holdingin en iyi elemanlarından biri olduğu su götürmez bir gerçekti. En kısa zamanda da bu emeğinin karşılığını alacağını adı gibi biliyordu genç kız. Yeni sahibini bekleyen bölüm şefliğini onun hakkettiğinde hemfikir olan tüm arkadaşları gibi o da aynı düşüncedeydi. Bir yıl boyunca her sabah herkesten önce gelmiş, her akşam herkesten sonra ayrılmış işinden, tek bir gün izin bile kullanmamıştı. Üstelik şanslıydıda, severek çalışıyordu. Tek sıkıntısı, uzun zamandır bölüm başkanının onu huzursuz eden tavırlarıydı. Evli barklı, kendinden de epey yaşlı olan bu adam, önce bakışlarıyla rahatsız etmeye başlamış genç kızı, ardından, yemeğe çıkma teklifleriyle bunaltmıştı. Anlamamazlıktan gelerek, idare etmişti kız bu durumu şimdiye dek. Her seferinde bir mazeret bularak nazikçe reddetti tekliflerini ve adamla mesafesini korumaya özen gösterdi. Oldukça huzursuzluk hissetse de, amacına bu kadar yakınken, bir aptallık yapıp, her şeyi mahvetmemek için seçmişti bu yolu. Ona en mantıklı gelen, böyle hareket etmek olmuştu. Nasılsa, şef olduğunda daha rahat bir konuma gelecekti.

   O gün toplanacak olan yönetim kurulunda, genç kızın aylardır beklediği terfi de görüşülecek olduğundan çok önemliydi bu toplantı onun için.  Yine, kimsenin halledemediği bir proje ona kaldığından, sabah erken saatlerden beri kalkamamıştı bir türlü bilgisayarın başından  oda arkadaşı içeri girdiğinde.  

_Duydun mu! Şu yeni gelen kız var ya, onu başımıza şef getiriyorlar. Olacak iş değil! Senin hakkındı. Hepimiz sen olacaksın diye beklereken!

Genç kız bir an kalakaldı ne diyeceğini kestiremeden. Bir iki saniye sonra sorabildi ancak.

_Hangi kızı?

_Canım işte, şu en son gelen var ya!

_Nasıl olur? Doğru dürüst bir iş bile beceremiyor o!

_Eee, demek ki başka becerileri varmış! Bu işler böyle işte! Bizim bölüm başkanıyla kırıştırıyormuş diyorlar. Herkes bunu konuşuyordu bu gün.

Donakalmıştı. Ne denebilirdi ki böyle bir durumda. Verdiği onca emek yokolmuştu bir anda. Bu holdingin kapısından ilk girdiği andakiheyecanı geldi aklına. O umut dolu hali gözlerinde canlandı. Şimdi her şey bambaşkaydı oysa. Ailesinin ona öğrettikleri, okulda aldığı onca eğitim boşunaydı demek! Patronla gezip tozmak hallediyordu her şeyi! Ağlamayacaktı.
Kalktı masasından. İlk defa yarım bırakıyordu işini. Ne, üzerinde çalıştığı proje umurundaydı artık, ne de başka bir şey. Sadece buradan bir an önce çıkıp kurtulmak, dışarıda nefes almak istiyordu. Bir kaç parça özel eşyasını çantasına koyup, arkadaşının sorularını cevapsız bırakarak çıktı odasından. Asansöre kadar olan mesafeyi, etraftakilerin bakışlarını üzerinde hissederek yürüdü. Binebilmişti nihayet asansöre.  İçerdeki loş ışıkta, ayaklarının dibinde ışıldayan sönmemiş yıldızlar takıldı bakışlarına. Kırık düşleriydi onların her biri.

                                                                               

                                                                             SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder