KİTAP ADI : KÜÇÜK PRENS
YAZAR : ANTOINE DE
SAINT- EXUPERY
TÜRÜ : ROMAN
YAYINEVİ : MAVİBULUT
ÇEVİRİ : YAŞAR AVUNÇ
SAYFA SAYISI : 93
BASIM TARİHİ: 2009
Bakmayın siz
kahramanımızın adının küçük
prens olduğuna, onun
hayat felsefesi dağlardan
daha büyük, yaşamın
derinliğine varma çabası
fırtınalardan daha kuvvetli.
Bu kitap hayatın anlamını irdelemek
için çok doğru
bir başlangıç. Çocukların,
gençlerin, yetişkinlerin rehberi
olabilecek bir kitap.
Yazar, uçağı Sahra
çölüne zorunlu iniş
yaptığı sırada Küçük
prensle tanışır. Prensimiz
bir harman yeri
büyüklüğündeki asteroidinden, dünyayı
ziyarete gelmiştir. B 612 isimli
bu asteroid, bir Türk
astronom tarafından bulunmuş
fakat fesli, şalvarlı
bu adamın buluşuna
kimseler itibar etmemiştir.
Astronom, ancak batılı
kıyafetlere büründüğünde kendini
ispat edebilmiştir.
“ Büyükler böyledir işte!”
Bu sözü küçük
prensin ağzından sık
sık duyacaksınız kitapta
ve ona sık
sık hak vereceksiniz.
Prensimizin gezegeninde
ikisi lav halinde,
birisi sönmüş üç
tane yanardağı vardır.
Küçük prens onları
düzenli olarak temizler.
Bir de çiçeği
vardır ki, dünyadaki
en şımarık çiçektir o.
Kendini, ondan daha
güzeli olmadığına inandırmıştır. Bu
sebeple de bir
hayli kaprisler yapmaktadır
prense. Küçük prens
çiçeğinin kaprislerini sineye
çeker ve ona
çok iyi bakar
her zaman. Derken, bir
seyahate çıkmaya karar
verir, sevgili çiçeğinden
de izin alarak
koyulur yola.
Gittiği ilk gezegende
bir kralla karşılaşır.
Ondan, insanın kendini
yargılamasının en zoru
olduğunu öğrenir. İkinci
gezegende kendini beğenmiş
bir adam çıkar
karşısına. Herkesin kendisine
hayranlık duymasını istemektedir
adamcağız ama ne
çare ki, gezegende ondan
başkası yoktur. Küçük
prensten kendisini alkışlamasını
ister. Prens adamın
arzusunu yerine getirirken, büyüklerin
çok tuhaf olduklarını
düşünmektedir.
Sonraki
gezegende bir ayyaşla
tanışır. Ayyaş içtiği
için çok utanmakta
ve utancını unutabilmek
için daha fazla
içimektedir. Şu büyükler gerçekten
çok tuhaftı. Her
gittiği gezegende bunu
daha iyi farkediyordu
Küçük prens.
Dördüncü
gezegenin sahibi olan
işadamı, sadece saymakla
geçiriyordu günlerini. Gökyüzündeki
bütün yıldızların sahibi
olduğunu anlattı prensimize.
Çünkü bunu ilk o
akıl etmişti. Bu
yüzden de yıldızlar
ona aitti. Yıldızlarını
sayıyor ve deftere
kaydediyordu. İşadamının işiydi
bu. Küçük prensin
üç tane volkanı
vardı her gün
temizlediği, bir tane
çiçeği vardı her
gün suladığı. Küçük
prens de onların
sahibiydi ve bu durum,
hem volkanlarının hem
de çiçeğinin işine
yarıyordu. Ama şu
işadamının yıldızlara sahip
olmasının yıldızlara ne
yararı vardı ki!
Bunu sorduğunda işadamına,
hiçbir cevap alamadı.
Ziyaret ettiği gezegenlerin
en ilginci beşinci
gezegendi. En küçükleriydi . Sadece
bir fener, bir
de feneri yakan
adam vardı. Gezegen
o kadar hızlı
dönüyordu ki, fenerci dakikada
bir feneri yakıp
söndürüyor ve çok
yorgun düşüyordu. Uykuyu
çok sevmesine rağmen
bir türlü uyuyabilecek
vakit bulamıyordu. Küçük
prens sevdi bu adamı.
Çünkü o kendinden
başka bir şeyi
düşünüyordu, fenerini.
Gittiği son gezegen
çok büyüktü. Devamlı
kitap yazan yaşlı
bir adam yaşıyordu
bu gezegende. Coğrafya
kitapları yazan adam,
hayatında hiç gezmeye
gitmemişti. Hatta, gezegeninde
bir okyanus olup
olmadığından bile habersizdi.
Çünkü o bir
gezgin değildi. O
gezginleri kabul eder, onları
dinler ve anlattıklarını yazardı. Küçük
prensten ona gezegenini
anlatmasını istedi. Prens çiçeğinden de
bahsetti adama fakat
gelip geçici şeyleri
yazamayacağını söyledi coğrafyacı.
Demek, çiçeği gelip
geçiciydi ve prens
onu yapayalnız bırakmıştı.
Bunu düşününce üzüldü.
Ve Küçük prens
dünyaya geldiğinde çok
güzel gülleri görünce,
aklına gezegeninde bıraktığı çiçeği
geldi. Zavallıcık kendisinin
tek olduğunu sanıp,
nasıl da böbürlenirdi.
Burada olup da,
şu güzelim gülleri
görse, kimbilir ne çok
üzülürdü. Eşsiz benzersiz
bir çiçeğe sahip
olduğunu düşünürdü oysa
sıradandı çiçeği. Çimenlere
uzanıp ağladı.
Tam o sırada
bir tilki çıkıverdi
ortaya. Tilki küçük
prensten kendisini evcilleştirmesini istedi.
Böylece aralarında özel
bir bağ kurulacaktı.
Tilki bunları anlatırken,
küçük prens çiçeğinin
de onu evcilleştirdiğini düşünüyordu.
O yüzden diğerlerinde
çok farklıydı prensin
gözünde. Güllere tekrar
baktığında, kendi çiçeğinin
benzersiz olduğunu hissetti.
Çünkü prens çiçeğine
bakmış, korumuş, sulamıştı.
Onun için emek
vermişti. O çiçek sadece
onun çiçeğiydi. Onun
için çok özeldi.
Böylece başından geçen
her şeyi anlatmıştı prensimiz.
Hikayesini yazarına emanet eden
küçük prens için ayrılma
vaktiydi artık. Sarı bir pırıltıyla beraber
yok olup gitti.
Fransız pilot Antoıne
De Saınt-Exupery Küçük
Prensi New York’da bir otel odasında
yazmış, kitap 1943
yılında yaınlanmıştır. Fransa’da
50 frankların üzerinde
hala küçük prensin
resimleri bulunmaktadır. Ünlü
aktör James Dean
bu kitabı elinden
hiç düşürmediğinden bahsetmiştir
bir röportajında. Herkesin
çok sevdiği bir
kahramandır prensimiz. İnsanlara,
büyüdükçe unuttukları, yaşama
o çocuk masumiyetiyle
atılan bir bakışı
hatırlatır.
Aytül Bingöl
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder