30 Ekim 2012 Salı


KİTAP ADI : KÜÇÜK PRENS

YAZAR : ANTOINE DE  SAINT- EXUPERY

TÜRÜ : ROMAN

YAYINEVİ : MAVİBULUT

ÇEVİRİ : YAŞAR AVUNÇ

SAYFA  SAYISI : 93

BASIM  TARİHİ:  2009


 

    Bakmayın  siz  kahramanımızın  adının  küçük  prens  olduğuna,  onun  hayat  felsefesi   dağlardan  daha  büyük,  yaşamın  derinliğine  varma   çabası  fırtınalardan  daha  kuvvetli.   Bu kitap  hayatın anlamını  irdelemek  için  çok  doğru  bir  başlangıç.  Çocukların,  gençlerin,  yetişkinlerin  rehberi  olabilecek  bir  kitap. 

Yazar,  uçağı  Sahra  çölüne  zorunlu  iniş  yaptığı  sırada  Küçük  prensle  tanışır.  Prensimiz  bir  harman  yeri  büyüklüğündeki   asteroidinden,  dünyayı  ziyarete  gelmiştir.  B 612 isimli  bu asteroid,  bir  Türk  astronom  tarafından  bulunmuş  fakat  fesli,  şalvarlı  bu  adamın  buluşuna  kimseler  itibar  etmemiştir.  Astronom,  ancak  batılı  kıyafetlere  büründüğünde  kendini  ispat  edebilmiştir.

“ Büyükler  böyledir  işte!”  Bu  sözü  küçük  prensin  ağzından  sık  sık  duyacaksınız  kitapta  ve  ona  sık  sık  hak  vereceksiniz. 

   Prensimizin  gezegeninde  ikisi  lav  halinde,  birisi  sönmüş  üç  tane  yanardağı  vardır.  Küçük  prens  onları  düzenli  olarak  temizler.  Bir  de  çiçeği  vardır  ki,  dünyadaki  en şımarık   çiçektir  o.  Kendini,  ondan  daha  güzeli  olmadığına  inandırmıştır.  Bu  sebeple  de  bir  hayli  kaprisler  yapmaktadır  prense.  Küçük  prens  çiçeğinin  kaprislerini  sineye  çeker  ve   ona  çok  iyi  bakar  her  zaman.   Derken,  bir  seyahate  çıkmaya  karar  verir,  sevgili  çiçeğinden  de  izin  alarak  koyulur  yola.

Gittiği  ilk  gezegende  bir  kralla  karşılaşır.  Ondan,  insanın  kendini  yargılamasının  en  zoru  olduğunu  öğrenir.   İkinci  gezegende  kendini  beğenmiş  bir  adam  çıkar  karşısına.  Herkesin  kendisine  hayranlık  duymasını  istemektedir  adamcağız  ama  ne  çare ki,  gezegende  ondan  başkası  yoktur.  Küçük  prensten  kendisini  alkışlamasını  ister.  Prens  adamın  arzusunu  yerine  getirirken,  büyüklerin  çok  tuhaf  olduklarını  düşünmektedir. 


 

Sonraki  gezegende  bir  ayyaşla  tanışır.  Ayyaş  içtiği  için  çok  utanmakta  ve  utancını  unutabilmek  için  daha  fazla  içimektedir.  Şu büyükler  gerçekten  çok  tuhaftı.  Her  gittiği  gezegende  bunu  daha  iyi  farkediyordu  Küçük  prens. 

Dördüncü  gezegenin  sahibi  olan  işadamı,  sadece  saymakla  geçiriyordu  günlerini.  Gökyüzündeki  bütün  yıldızların  sahibi  olduğunu  anlattı  prensimize.  Çünkü  bunu  ilk o  akıl  etmişti.  Bu  yüzden  de  yıldızlar  ona  aitti.  Yıldızlarını  sayıyor  ve  deftere  kaydediyordu.  İşadamının  işiydi  bu.  Küçük  prensin  üç  tane  volkanı  vardı  her  gün  temizlediği,  bir  tane  çiçeği  vardı  her  gün  suladığı.  Küçük  prens  de  onların  sahibiydi  ve  bu durum,  hem  volkanlarının  hem  de  çiçeğinin  işine  yarıyordu.  Ama  şu  işadamının  yıldızlara  sahip  olmasının  yıldızlara  ne  yararı  vardı  ki!  Bunu  sorduğunda  işadamına,  hiçbir  cevap  alamadı.

Ziyaret  ettiği  gezegenlerin  en  ilginci  beşinci  gezegendi.  En  küçükleriydi .  Sadece  bir  fener,  bir  de  feneri  yakan  adam  vardı.  Gezegen  o  kadar  hızlı  dönüyordu  ki,  fenerci   dakikada  bir  feneri  yakıp  söndürüyor  ve  çok  yorgun  düşüyordu.  Uykuyu  çok  sevmesine  rağmen  bir  türlü  uyuyabilecek  vakit  bulamıyordu.  Küçük  prens  sevdi  bu adamı.  Çünkü  o  kendinden  başka  bir  şeyi  düşünüyordu,  fenerini.

Gittiği  son  gezegen  çok  büyüktü.  Devamlı  kitap  yazan  yaşlı  bir  adam  yaşıyordu  bu  gezegende.  Coğrafya  kitapları  yazan  adam,  hayatında  hiç  gezmeye  gitmemişti.  Hatta,  gezegeninde  bir  okyanus  olup  olmadığından  bile  habersizdi.  Çünkü  o  bir  gezgin  değildi.  O  gezginleri  kabul  eder, onları  dinler  ve  anlattıklarını  yazardı.  Küçük  prensten  ona  gezegenini  anlatmasını  istedi.  Prens  çiçeğinden  de  bahsetti  adama  fakat  gelip  geçici  şeyleri  yazamayacağını  söyledi  coğrafyacı.  Demek,  çiçeği  gelip  geçiciydi  ve  prens  onu  yapayalnız  bırakmıştı.  Bunu  düşününce  üzüldü.

Ve  Küçük  prens  dünyaya  geldiğinde  çok  güzel  gülleri  görünce,  aklına gezegeninde  bıraktığı  çiçeği  geldi.  Zavallıcık  kendisinin  tek  olduğunu  sanıp,  nasıl  da  böbürlenirdi.  Burada  olup  da,  şu  güzelim  gülleri  görse,  kimbilir  ne  çok  üzülürdü.  Eşsiz  benzersiz  bir  çiçeğe  sahip  olduğunu  düşünürdü  oysa  sıradandı  çiçeği.  Çimenlere  uzanıp  ağladı. 

Tam  o  sırada  bir  tilki  çıkıverdi  ortaya.  Tilki  küçük  prensten  kendisini  evcilleştirmesini  istedi.  Böylece  aralarında  özel  bir  bağ  kurulacaktı.  Tilki  bunları  anlatırken,  küçük  prens  çiçeğinin  de onu   evcilleştirdiğini  düşünüyordu.  O  yüzden  diğerlerinde  çok  farklıydı  prensin  gözünde.  Güllere    tekrar  baktığında,  kendi  çiçeğinin  benzersiz  olduğunu  hissetti.  Çünkü  prens  çiçeğine  bakmış,  korumuş,  sulamıştı.  Onun  için  emek  vermişti. O  çiçek  sadece  onun  çiçeğiydi.  Onun  için  çok  özeldi.

Böylece  başından  geçen  her  şeyi  anlatmıştı  prensimiz.  Hikayesini  yazarına  emanet  eden  küçük  prens  için ayrılma  vaktiydi  artık.  Sarı bir pırıltıyla  beraber  yok olup  gitti.            


 

Fransız  pilot  Antoıne  De  Saınt-Exupery   Küçük  Prensi  New York’da  bir  otel  odasında  yazmış,  kitap  1943  yılında  yaınlanmıştır.  Fransa’da   50  frankların  üzerinde  hala  küçük  prensin  resimleri  bulunmaktadır.  Ünlü  aktör  James  Dean  bu  kitabı  elinden  hiç  düşürmediğinden  bahsetmiştir  bir  röportajında.   Herkesin  çok  sevdiği  bir  kahramandır  prensimiz.  İnsanlara,  büyüdükçe  unuttukları,  yaşama  o  çocuk  masumiyetiyle  atılan  bir  bakışı  hatırlatır.

Aytül  Bingöl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder